AHMET SİYAHÎ EFENDİ (1777 – 1874)
|
1777 yılında Kastamonu’da doğmuştur. Babası, Sa’diye Tarikatı dervişlerinden Demirci Ahmed Baba’dır.
İlk eğitimini anne ve babasından almıştır. Eğiti sırasında gösterdiği başarı erken yaşlarında bile fark edilmiştir. Gençlik yıllarında Kasabalı Mehmet Efendi’den eğitimine devam etmiş, daha sonra Amasyalı Uzun Ali Efendi’den aldığı eğitimle de kendini geliştirmiştir. Aynı dönemde Nakşibendi Şeyhi olan Hace Numan Efendi’nin (Kastamonu’daki Numaniye Medresesinin kurucusu) dervişlerinden Buhari Abdülaziz Efendi’nin yanında ilim yolunda ilerlemiştir. Kendini geliştirmek konusunda sürekli arayışlarda olan Ahmed Efendi, bir dönem Amasya’ya yönelmiş, burada Hace Payas ve ilim tefsirinde çok önemli bir noktada bulunan Hace Muhammed Cani Hazretleri yanında dersler almasından sonrası icazet almıştır. Amasya’dan Kastamonu’ya dönüşünde, Çorum’a uğrayrak Yusuf Basri Hazretlerinden hadis üzerine eğitim almış, “Hadis Hafızı” ünvanı ile Hadis-i Şerifleri öğrenmiş ve ezberlemiş olaak Kastamonu’ya dönmüştür. Kastamonu’ya dönüşünde Namazgah Medresesi Müderrislerinden olan Hace Osman Efendi’den tefsir, meani ve kelam eğitimi almıştır. Buradaki eğitimi sürerken tatil günlerini ise Çerkeş Halveti Tarikatı önde gelenlerinden Şeyh Mustafa Efendi’nin sohbetlerine katılmış aynı zamanda kendisinden feyz istemiştir. |
Bu isteği karşısında Şeyh Mustafa Efendi; "Senin feyzine sebeb olan zâtın ismi Hâlid olacak. Onu ara." tavsiyesinde bulunmuştur.
Ahmed Siyâhî Efendi bu tavsiye ile kendisini irşâd edecek, yetiştirecek Hâlid ismindeki zâtı aramaya başlamıştır. Karadan hacca gitmek üzere yola çıktı. Şam'a vardığı zaman Nakşibendiyye yolunun büyüğü Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî hazretlerinin ismini duyunca; "Hocam Şeyh Mustafa Efendinin buyurduğu Hâlid bu olabilir." diyerek hemen sohbetlerine devam etti ve talebeleri arasına katıldı. Hocası Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî ile birlikte hacca gitti. Ahmed Siyâhî, başına devamlı siyah sarık sardığı için Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî tarafından "Siyâhî" lakabı verildi.
Hac ibâdetini tamamladıktan sonra hocası ile tekrar Şam'a dönerek bir müddet daha kaldı. Mevlânâ Hâlid hazretleri ona, insanlara Allahü teâlânın emir ve yasaklarını öğretmesi, doğru yolu göstermesi için icâzet, diploma verip vazîfelendirince, 1827 senesinde Kastamonu'ya döndü. (Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî’nin son halifesidir. Ki bu suretle Nakşibendiyye’nin Hâlidiyye kolunun Kastamonu'da kurucusu olmuştur.)
Kastamonu’da kısa sürede kendisini sevdiren ve sahip olduğu ilmiyle saygı gören Ahmed Sitahi Efendi, Kastamonu’nun en önemli medreselerinden biri olan Namazgâh Medresesinde eğitim ve öğretim kürsüsü ile şereflendirilmiştir.
Daha sonra ise Merdiyye Medresesini kurmuştur. Bu medresenin kuruluşu ise ilginç bir menkıbe ile anlatılmaktadır:
Ahmed Siyâhî Efendi bu tavsiye ile kendisini irşâd edecek, yetiştirecek Hâlid ismindeki zâtı aramaya başlamıştır. Karadan hacca gitmek üzere yola çıktı. Şam'a vardığı zaman Nakşibendiyye yolunun büyüğü Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî hazretlerinin ismini duyunca; "Hocam Şeyh Mustafa Efendinin buyurduğu Hâlid bu olabilir." diyerek hemen sohbetlerine devam etti ve talebeleri arasına katıldı. Hocası Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî ile birlikte hacca gitti. Ahmed Siyâhî, başına devamlı siyah sarık sardığı için Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî tarafından "Siyâhî" lakabı verildi.
Hac ibâdetini tamamladıktan sonra hocası ile tekrar Şam'a dönerek bir müddet daha kaldı. Mevlânâ Hâlid hazretleri ona, insanlara Allahü teâlânın emir ve yasaklarını öğretmesi, doğru yolu göstermesi için icâzet, diploma verip vazîfelendirince, 1827 senesinde Kastamonu'ya döndü. (Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî’nin son halifesidir. Ki bu suretle Nakşibendiyye’nin Hâlidiyye kolunun Kastamonu'da kurucusu olmuştur.)
Kastamonu’da kısa sürede kendisini sevdiren ve sahip olduğu ilmiyle saygı gören Ahmed Sitahi Efendi, Kastamonu’nun en önemli medreselerinden biri olan Namazgâh Medresesinde eğitim ve öğretim kürsüsü ile şereflendirilmiştir.
Daha sonra ise Merdiyye Medresesini kurmuştur. Bu medresenin kuruluşu ise ilginç bir menkıbe ile anlatılmaktadır:
“Medresenin bulunduğu arazi Merdoğlu adında bir şahsa aittir. Bu şahıs bir gece rüyasında kuyuya düşmüş ve boğulmak üzere iken kuyunun başında Ahmed Siyahi Efendi’yi görmüş ve kendisinden yardım istemiştir. Siyahi Efendi’de “eğer evini benim için medrese yaparsan seni kurtarırım” demiş ve bu kabustan kurtulan Merdoğlu, zaman kaybetmeden sözünü yerine getirmiştir. Medrese ile birlikte hayırseverlerin yardımlarıyla bir kütüphane de yapılmış, özellikle Ekmekçibaşı İbrahim Ağa başta olmak üzere birçok kişi tarafından kütüphaneye kitap bağışında bulunulmuştur.
Siyahi Efendi, 1841 yılına kadar gündüzleri ikindi namazından sonra, geceleri de günümüzde türbesinin bulunduğu yere yakın olan oğlu Sadettin Efendi’nin evinde müritleri ile “Hatm-i Hacegan” adı verilen zikir ayinlerini yapmıştır.
Bu olayların gelişmesi sonrasında Mevlana Halid el-Bağdağdi Hazretlerinin halifesi olan Abdülfettah Efendi İstanbul’a giderken Kastamonu’ya uğramış ve Ahmed Siyahi Efendi’yi ziyaret etmiştir. Hatta onun ziyaretleri sırasında Abdülfettah Efendi’den tarikata girme konusunda icazet isteyenler olmuş, kendisi de “Şeyh Siyahi burada iken bizim onay vermemiz edebe uygun düşmez” diyerek Siyahi Efendi’ye duydukları saygıyı dile getirmesiyle Şeyh Siyahi’nin Kastamonu’daki üstün konumuna işaret de etmiştir.
Siyahi Efendi, 1841 yılına kadar gündüzleri ikindi namazından sonra, geceleri de günümüzde türbesinin bulunduğu yere yakın olan oğlu Sadettin Efendi’nin evinde müritleri ile “Hatm-i Hacegan” adı verilen zikir ayinlerini yapmıştır.
Bu olayların gelişmesi sonrasında Mevlana Halid el-Bağdağdi Hazretlerinin halifesi olan Abdülfettah Efendi İstanbul’a giderken Kastamonu’ya uğramış ve Ahmed Siyahi Efendi’yi ziyaret etmiştir. Hatta onun ziyaretleri sırasında Abdülfettah Efendi’den tarikata girme konusunda icazet isteyenler olmuş, kendisi de “Şeyh Siyahi burada iken bizim onay vermemiz edebe uygun düşmez” diyerek Siyahi Efendi’ye duydukları saygıyı dile getirmesiyle Şeyh Siyahi’nin Kastamonu’daki üstün konumuna işaret de etmiştir.